11 Şubat 2012 Cumartesi

Hayallerin Peşinde - Revolutionary Road 2008

Aslında film yazıları genelde Sevgili Miss Pure Tarçın'dan gelir ama bugün bir değişiklik yapmak istedim..

Hayallerin Peşinde, Revolutionary Road, Kate Winslet (April)  ve Leonardo DiCaprio'nun (Frank) baş rolü paylaştığı 2008 yapımı bir film..



Filmde 1950'lerde çocukları ve huzurlu bir yaşam için kasabaya yerleşen genç bir çiftin yaşamak istedikleri hayata ulaşmak için yaptıkları ya da yap(a)madıklarını  konu alıyor.. Filmin başlangıç sahnesindeki;

April: - Nelerle ilgilenirsin?
Frank: - Bu soruyu cevaplarsam yarım saat içinde ikimizde sıkıntıdan ölmüş oluruz.

diyaloğu aslında filmin gidişatını gösteriyor..

Filmde April ne istediğini bilmeyen ama yaşadığı hayattan da mutlu olmayan bir kadını oynuyor. Tiyatro eğitimi almış fakat yaşadıkları kasabada hayallerini gerçekleştirememiş, başarısız bir tiyatro oyuncusu olmasının sorumlusu olarak da kocasını görüyor. Ağır depresyon içinde olması onun davranışlarını ve sözlerini zehirliyor. Frank ile arabada yaptıkları bir tartışma sahnesi var ki, her ikisinin de oyunculuklarına 10 puan verirken kadın erkek ilişkileri hakkında da düşünmeye sevk ediyor.

April ne istediğini bilmediği için daha önce hiç gitmediği ama Frank gidip beğendiği için güzel olduğunu söylediği için Paris'e yerleşmek istiyor.. Orada istedikleri gibi bir hayat yaşayabileceklerini düşünüyor. Üstelik bunu işinden memnun olmayan kocası için yapmak istediğini söylüyor.. Frank'da karısının hayallerine kapılacakken April'in 3. çocuklarına hamile olduğunu öğrenmesi ve bir de iş yerinde güzel bir terfi almasıyla belki de tam da yaşamak istedikleri hayatı yaşadıkları ya da en azından gelir düzeylerinin artması ile o  küçük kasabada da farklı ve ilginç bir  yaşama sahip olabileceklerini düşünüyor.

April'ın ağır depresyonu onu filmde bambaşka ruh halleriyle karşımıza çıkarıyor.. Öyle ki, onu bir gece seni hiç sevmiyorum diye orman içinde koştururken aynı gecenin sabahında ailesini mutlu, sıcak bir kahvaltı hazırlayan ev kadını rolünde görebiliyoruz. Zaten sonunda kendi buhramlarıyla birlikte Frank'in terfi alacağı gün bebeğini ve kendisini öldürüyor.. Frank şehre yerleşiyor ve iki çocuğuyla birlikte yaşamaya başlıyor..

Filmde dikkat edilmesi gereken küçük detaylardan biri Wheeler ailesinden hep övgüyle bahseden bayan Giving's in yaşananlar sonrası her zaman biraz garip bulurdum yaklaşımını sergilemesi..
Yine atlanmaması gereken bir nokta; bayan Giving's in deli oğlunun söylediği bir cümle var ki; gerçekten mutsuz bir ailede en çok çocukların yıprandığını hatırlatıyor.. (- i'm glad one thing, i'm glad i'm not gonna be that kid. / Mutlu olduğum tek bir şey var ki, o çocuk ben olmayacağım.)
Son sahne; Mr. Giving's in karısının dırdırlarından kurtulmak için işitme cihazını kapatması.. Keşke herşey için böyle çözümler olsa değil mi?

PS: Ne yazık ki, April'in bazı tavırlarında kendimi görmediğimi söylesem yalan olur.. Özellikle bunu şimdi konuşmak zorunda mıyız? kısmında.. Dışarda 3. bir göz olarak görmek iyi geldi.. Pek sevimsizceymiş.. Bu da  benim itirafım..

PS: Sevgi güzel şey:) Bu filmi izlemek de çok güzeldi..

Mutfağınızdan tarçın, ruhunuzdan vanilya  kokusu eksik olmasın..

Sevgiler,
Miss Pure Vanilla

1 yorum:

  1. iyi ki de yazmışsın sevgili Miss Pure Vanilya izleyeceğim filmler listesine eklendi:))Dahasını bekliyorum senden:))Ayrıca kıymetlimsin...

    YanıtlaSil